Doksan iki yaşında iseniz ve hala ideallerinizin peşinden koşmaya devam ediyorsanız, ne yaşınızın farkına varabilirsiniz, ne de sürüyerek taşıdığınız ayaklarınızın feryadını duyabilirsiniz. Büklüm, büklüm olan belinize aldırış bile etmezsiniz. Hayallerinizin peşinden koşmaya devam Etmek istersiniz.
Ta ki son noktayı koyana kadar.
Biz onu Camcı Hafız olarak tanıdık. Mütevazi kişiliğine ve ideallerinin peşinden koştuğuna şahit olduk. Şikayet etmedi, yorulmadı, yoruldu ise de yorgunluğunu kimseye belli etmedi.
Kendisiyle hasbihal olmak istedim. Randevulaştığımız saatte kapısının zilini çaldım. Bir müddet bekledim. Kısa bir süre sonra elinde bastonuyla yorgun bacaklarını sürüyerek köyün ihtiyar delikanlısı çıkageldi. Zorlanarak dik duruyordu. Yüzünde yılların yorgunluğu, gözlerinde ise yaşadığı hayattan artakalan huzurun verdiği parlaklık vardı.
Bir müddet havadan sudan konuştuk. Köyün geçmişinden, kara topraklara verdiğimiz ama hala hatıralarını taze tuttuğumuz geçmişimizdeki güzel insanlardan bahsettik. Mütevazi yaşantısını sorguladık. Şaşaadan ve lüksten hoşlanmadığını, övüldüğünde ise utandığını fark ettik.
Hayatını anlatmaya başladığında duygulandı. Gözleri doldu. Gözyaşları göz çukurlarına iniverdi. 1980 dedi gerisini getirmek için bir müddet beklemek zorunda kaldı.
- 1980 yılında Aşık Kutlu hoca efendi beni çağırdı. Bölümlüde yetişen hafızların çok güzel kur’an okuduğunu söyledi. ‘’Sana bir görev verirsem yapar mısın’’ diye sordu. Yaparım dedim. ‘’O zaman git Bölümlü kuran kursunda yönetici ol’’ dedi. O yıl babam hastalanmıştı. İki yıl babamın hastalığı ile uğraşmak zorunda kaldım. Babamın vefatından sonra kursu yöneten arkadaşlarıma katıldım.
İki elini bastonuna dayadı. Yere baktı. Gözyaşlarını gizlemeye çalışıyordu. Duygu yükü altında bile içindeki sönmemiş heyecanını ses tonuna yükleyebilmişti. Yapılması gerekenleri işaret ediyor, daha iyi sonuç alınabileceğine israrla vurgu yapıyordu. Sanki bedeni doksan iki yaşındayım derken, yüreği ben otuz beşimdeyim diye haykırıyordu.
- Hiç darlık çekmedim. Hiç yorulmadım. Ne zaman başım dara düşse bir yerlerden bir çare çıkageldi. Bir gün para lazımdı, çözüm bulamadım, üzüldüm. Ne yapacağım diye düşünüyordum. O an kapım çalındı. Gelen karşı mahalleden bir hanımdı. ‘’Hacı bende seni arıyordum dedi. Çıkardı bana yüklü miktarda para verdi. ‘’Al bu parayı kursta harca’’ dedi. Şükrettim. İbret aldım. Çünkü sorunum beklenmedik bir şekilde çözülmüştü. Bu olay ilkte değildi. Yaratan sorunlarımı hep çözmüştür.
Camcı hafız başını bastonunu kavradığı iki elinin üzerine koydu. Bir müddet öylece kaldı. Doksan iki yaşında sevdiğiniz, gönlünüzde yer verdiğiniz bir insanın ağladığını gördüğünüzde sizde ciddi oranda etkileniyorsunuz. Nedenini bilmiş olsanız bile bu yoğun duygusal baskıya dayanamıyorsunuz.
Sohbetimiz esnasında otuz beş yıllık ticari hayatını ballandıra, ballandıra anlatabileceğini, çocukluk yıllarından hiç çıkmak istemeyeceğini bekliyordum. Ama öyle olmadı. Ne doğup büyüdüğü çifte burun dağının güzelliklerinden, ne de ticaret yaptığı otuz beş yıllık hayatından yeterince bahsetti. Konuyu hep kur’an kursu dönemine getirip sabit tuttu. İdeallerine öylesine sıkı sıkıya bağlanmıştı ki, onlar ile öylesine bütünleşmişti ki, her birini hayatının kırmızıçizgisi haline getirmişti. Güçlü görünmek için direniyor, iş eğitim konusuna geldiğinde gözlerinin içi parlıyordu.
- Sen yüz talebe bul, bende parayı bulayım dedi. Beni cesaretlendirmek istiyordu. Benden tam yirmi yedi yaş büyük olan bu yiğit adamın heyecanı karşısında mahcup olmadığımı, utanmadığımı asla söyleyemem.
- Zaman oldu gecelerim sabaha ermedi. Zaman oldu günlerim bitmek bilmedi. Zaman oldu yardım etmek istemeyenlerin sözleri bir ok oldu yüreğime saplandı. Elbette ki üzüldüğüm, üzüntümü içime attığım doğrudur. Ama hiç umutsuz olmadım. Yılgınlığa düşmedim. Kimin için çalışıyorsam hep ona güvendim.
Samımı inancını ses tonunda hissedebilmiştim. Her kurduğu cümleden eğitime ne kadar değer verdiğini, onunla ilgili olmaktan ne kadar mutlu olduğunu anlayabiliyordum.
- Servet mal mülk edinmek için çok istekli olamadım. Tüm duyarlılığım öğrencilerimin üzerinde toplandı. Onlarla ilgili bir haber duysam rahatıma, keyfime ve nefsimin isteklerine bakmadım öğrencilerime koştum. Yıllarca onların daha rahat eğitim görmesi için uğraş verdim. Bugün sayısını hatırlayamayacağım kadar öğrencimiz hafızlığın yanında üniversite eğitimini de bitirerek ülkemizin muhtelif kadrolarında görev yapmaktadır. Ülkemize hizmet veriyorlar.
Yaşlı gözleriyle ilk defa yüzüme baktı. Bana bakarken sanki benimle değil de yorgun bedeniyle yüzleşir gibiydi. Bir şeyleri sorgulamak istiyordu sanki. Belki de duygularını mısralara dökmekti amacı.
Doksan iki yıldır taşıdım seni,Ey bedenim bana gönül koydun mu?Dağlar aştık, köy, köy gezip dolaştık.Bir gün olsun bir şikayet duydun mu? Anladım ki para servet, boş bana,Hak yolunda döktüğüm ter eş bana,Mahşer günü işim gelirse sana,Yalnız koyma Camcı Hafız dostunu.Gönlümde yer etmiş bu yiğit adamdan ayrılırken yaşlı gözlerine uzun, uzun baktım. Onlara bir anlam yüklemek istedim. Ve belki de bu yaşlar, geride bıraktığı doksan iki yıllık hoş bir sedanın mutluluk gözyaşlarıdır diye düşündüm.
Mustafa Yılmaz Kar
Mustafa Yılmaz KAR
Yazarın Diğer Yazıları :
Tümü